Günebakan ve Nagazaki
Günebakanlar’ı yakından tanıdıkça her gün farklı bir özelliğini keşfediyoruz. Algıda seçicilik mi derseniz değil; kuvvetle muhtemeldir ki günebakanların kolektif bilincine bürünmenin bir sonucu bu. Her gün farklı bir özelliğini keşfedip ilham aldığımız bu çiçek bir yaşam mucizesi adeta. Bu mucize çiçeği daha yakından tanımak için “Neden Günebakan?” başlıklı içeriği hatırlamakta fayda var. İlgili içeriği buraya tıklayarak okuyabilir, bilgilerinizi tazeleyebilirsiniz. Günebakanlar’a dair edindiğimiz en güncel ve yeni bilgi bu mucizevi çiçeklerin radyasyonu emme özelliğinin bulunduğuna dair. Bu neşeli sarı çiçekler bir anda nasıl umudun sembolü oldu?
Radyasyon Emen Çiçek; Günebakan
Önce tarihsel bir yolculuk ile başlayalım;
26 Nisan 1986 tarihinde Çernobil Nükleer Santrali’nde meydana gelen patlama dünyanın en büyük nükleer patlamalarından biri olarak kayda geçti. Bu felaketi bugün hala konuşuyor olmamızın en büyük sebebi çevresel etkileri oldu hiç kuşkusuz. Patlama sonrasında toksik radyoaktif atıklar hızla çevreye dağılırken radyoaktif serpintiler ise dünya üzerindeki çok geniş bir alana yayıldı. Özellikle Avrupa’daki pek çok bölgeyi doğrudan etkileyen bu olayın Türkiye’deki en büyük yansımaları Karadeniz bölgesinde görüldü.
Türk Tabipler Birliği’nin 2006 yılında ilk baskısını yayınladığı “Çernobil Nükleer Kazası Sonrası Türkiye’de Kanser” başlıklı rapora göre;
Çernobil’deki patlama sonrasında oluşan radyoaktif bulutların 3 Mayıs’ta Marmara Bölgesi’ne, 4-5 Mayıs günü Batı Karadeniz’e, 6 Mayıs’ta Çankırı ve Sivas’a, 8-9 Mayıs tarihlerinde de Trabzon Hopa’ya ulaştığı; 10 günün sonunda da radyoaktif parçacıkların tüm Türkiye’ye yayıldığı belirtiliyor. Hopa’da kanser görülme sıklığı ile kanser nedeniyle ölümlerin, Türkiye’nin pek çok yerinden daha fazla olması da bu durumu doğrular nitelikte diye devam ediyor rapor.
Patlamanın olduğu yere Çernobil’e dönecek olursak, bu olaydan sonra bölgedeki radyoaktif atık ile mücadele için ne yapıldı gelin birlikte bakalım.
Felaketin doğrudan etkilendiği, doğa tahribatının son derece yüksek olduğu bu bölgelerde çok geniş alanlara binlerce günebakan tohumu ekildi.
Bu satırlar bizi de ilk okuduğumuzda epey şaşırtsa da Çernobil kazasının doğada, özellikle de toprakta bıraktığı etkileri arındırmakta günebakanların son derece etkili olduğu bugün halen konuşulan bir gerçek.
Nasıl mı?
Çernobil kazasından sonra bölgeye gelen toprak bilimcisi Michael Blaylock’a göre günebakan çiçeği belirli radyoaktif izotopları almakta gerçekten iyi bir alternatif. Hızlı ve kolay büyümeleri ile hemen her yerde yetişebilme özellikleri bir yana biyokütlelerinin çoğunu gövdelerinde ve yapraklarında depolamaları sebebiyle de nükleer temizlik için ideal bir yaratılışları var.
Çernobil’den tam 25 yıl sonra…
11 Mart 2011’de Japonya kıyılarında 9.0 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Bu depremin ardından ise büyük bir tsunami ve sonrasında da Fukushima nükleer santralinde ard arda patlamalar yaşandı. Bu patlama sonucunda çevreye yüksek oranda toksik radyoaktif atık yayıldı.
25 yılın sonunda coğrafyalar farklı olsa da benzer senaryolarda aynı kilit dokunuşu görmek mümkün.
Japonya, toprağı radyasyondan arındırmak için tıpkı Çernobil’de olduğu gibi etki alanında kalan bölgelere günebakan tohumları ekilmesi kararını verdi. Ülke çapında yapılan kampanyalar ile nükleer felaketten etkilenen toprağı arındırmak için yerli halktan günebakanlar yetiştirmeleri istendi. Hem toprağı arındırmak hem de umudun sembolü günebakanları Japonya’nın dört bir yanına yaymak için isteyen herkese ücretsiz günebakan tohumları gönderildi. Sapsarı neşeli görünümleri ile Japonların bu süreçte en büyük destekçisi günebakan çiçekleri oldu. Bu mucizevi çiçekler radyasyon ile mücadelede bu denli etkiliyse; kendi ülkemizden başlayarak dünya üzerindeki pek çok alanda günebakan ekimi yaparak hem insan sağlığını
hem de toprağı koruyabilir miyiz?
Uzaydan çekilen fotoğraflarda sapsarı günebakan tarlaları ile “Bu gezegen hala canlı ve neşeli” mesajı verebilir miyiz?
Giriş cümlesini burada yeniden tamamlamamız gerekirse;
– Neden Günebakan?
– Çünkü bireysel değil, kolektif.